Arabulucunun Hukuki ve Cezai Sorumluluğu

Arabulucunun Hukuki ve Cezai Sorumluluğu

GİRİŞ 

Arabuluculuk faaliyeti, mukayeseli hukuk sistemlerinde en fazla kabul gören alternatif uyuşmazlık çözüm yoludur. Bu yöntemde asıl olan arabuluculuğun gönüllülük esasına dayalı olarak yürütülmesidir. Ancak bazı hukuk düzenlerinde arabuluculuğa başvuru zorunlu tutulmakla birlikte bu husus özel bir dava şartı olarak düzenlenmiştir. Arabuluculuğa başvurunun zorunlu tutulmasındaki amaç, tarafların mahkemeleri meşgul etmeden uyuşmazlığı iyi niyetle çözüme kavuşturmalarını sağlamaktır.

Dava açılmadan önce başvurulması zorunlu olan arabuluculuk faaliyeti tarafsız, bağımsız ve üçüncü kişi olan arabulucu eşliğinde yürütülmektedir. Arabulucuya, arabuluculuk faaliyetinin yapılması sırasında kanundan veya arabuluculuk sözleşmesinden doğan birtakım yükümlülükler getirilmiştir. Arabulucunun bu yükümlülüklere aykırı hareket etmesi durumunda tarafların zarar görmesi kaçınılmazdır. Taraflar, hizmetin ifası sırasında zarar görmeleri ihtimalinde kanunî yollara başvurma hakkına sahiptir. Arabulucunun hukuka aykırı davranışına karşı tarafların başvurabileceği yollar, arabulucunun sorumluluk türlerine göre değişiklik göstermektedir.

Arabulucunun arabuluculuk faaliyetinin ifası sırasında hukuka aykırı davranışı sonucunda disiplin, cezai ve hukukî sorumluluğu doğmaktadır. Bu çalışmamızda arabulucunun hukuki ve cezai sorumlukları üzerinde durulacaktır.



BİRİNCİ BÖLÜM 

ARABULUCUNUN BORÇLARI 


  1. 1.    ARABULUCUNUN BORÇLARI

Arabulucunun, hukuki ve cezai sorumluklarını ortaya çıkarıp değerlendirebilmek için öncelikle arabulucunun borçlarına değinmek gerekmektedir. Arabuluculuk faaliyetinin yerine getirilmesinde arabulucuya kanundan ve arabuluculuk sözleşmesinden doğan birtakım borçlar getirilmiştir. Arabulucu arabuluculuk faaliyetleri sırasında yükümlü oldukları borçları yerine getirmemesi veya eksik getirmesi halinde taraflara zarar vereceği aşikârdır.

TBK’nın 502/2 hükmü uyarınca vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümler uygun düştüğü orandan arabuluculuk sözleşmesine de uygulanmaktadır. Bu nedenle vekile yüklenilen yükümlülükler uygun düştüğü oranda arabulucuya da yüklenmektedir.


    1. 1.1.     Arabulucunun Tarafların Talimatlarına Uygun İfa Borcu

Arabulucu, arabulucuk faaliyetini kapsamında edimlerini yerine getirirken tarafların talimatlarına uygun hareket etmelidir. Tarafların arabuluya yönelen tlimatları, tek taraflı yenilik doğuran irade beyanı niteliğindedir ve taraflar talimat vere hakkından feragat edemezler.TBK m.505’te bulunan vekilin talimata uygun ifa borcu ile arabulucunun talimatlara uygun ifa yükümlülüğü uyum içersindedir.

Ancak TBK m. 505/1 ikinci cümlesinde yer alan  “Ancak, vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir.” hükmünün arabuluculuk süresinde arabulucunun taraf iradelerini tam olarak bilecek olmamasından ve taraflarda izin alma imkânının bulunmaması ihtimalinden kaynaklı, arabuluculuk sürecinin doğanına uygun düşmemektedir.

Diğer yandan arabulucu, tarafların HUAK ve TBK m.26 ve 27 hükümlerine aykırı talimatla uymak zorunda değildir.



    1. 1.2.     Arabulucunun Edinimi Şahsen İfa Borcu 

HUAK 9. maddede belirtilen hüküm gereği arabulucu, arabuluculuk görevini şahsen yerine getirmek mecburiyetindedir. Görevini kısmen dahi olsa başkasına devredemez (HUAK m. 12 ). Bu hüküm vekâlet sözleşmesinde vekilin bizzat ifa yükümlülüğü ile uyum içerisindedir.(TBK m.506) 


    1. 1.3.    Arabulucunun Özen Borcu 

Arabulucunun görevinin ifasını özenle yerine getireceği HUAK m. 9’da sarih bir ifade ile düzenlenmiştir. Arabulucunun özen yükümlülüğü, onun görevini sadece gereği gibi ifa etmek ile bağlı kalmaksızın, diğer sözleşme ihlali halleri ile de sorumlu olmasına neden olan genel bir yükümlülüktür.


    1. 1.4.    Arabulucunun Sadakat Borcu 

6325 sayılı Kanun’da ayrıca sadakat borcundan bahsedilmemiştir. Ancak bu sadakat yükümlülüğünün arabuluculuk sözleşmesine uygulanmayacağı anlamına gelmemektedir. Her ne kadar sadakat, sözleşmenin amacı çerçevesi içerisinde vekilin müvekkilin menfaatine tabi olması ve onun menfaatlerini koruması anlamına gelmesi nedeni ile arabuluculuk sürecinde tek tarafa yüklenebilecek, dolayısıyla tarafsızlık yükümlülüğüne bağdaşmayan bir yükümlülük olarak görülebilir ama fakat sadakat yükümlülüğünün tek tek taraflara değil arabulucunun sürece ve tarafların süreçteki menfaatlerine yöneldiğinin kabul edilmesi ve böyle değerlendirilmesi gerekmektedir.

Arabulucu sadakat borcu kapsamında aslında taraflara şunları borçlanmaktadır;

    • •    Kendi menfaatini taraflarınkinden üstün tutmama,
    • •    Arabuluculuk sürecinde ifa edimini yerine getirirken gereken her şeyi yapma,
    • •    Tarafların zarara uğramasına neden olacak her şeyden kaçınma,
    • •    Tarafları aydınlatma 
    • •    Gizlilik (sır saklama)

Vekalet sözleşmesinde olduğu gibi arabulucunun sadakat borcu, arabuluculuk                                            sözleşmesi kurulmadan önceki görüşmeleri ve sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönemi de kapsamaktadır. Sadakat borcu, tarafların talebine bağlı değildir.

    1. 1.5.    Arabulucunun Hesap Verme Borcu 

Vekilin borçlarından olan hesap verme borcu, arabulucu için de geçerli bir borçtur. Yani arabulucu tarafların istek ve talimatları doğrultusunda ifa ettiği işin hesabını vermek ve arabuluculuk işi ile ilgili olarak aldıklarını taraflara vermek ile yükümlüdür.



İKİNCİ BÖLÜM

ARABULCUNUN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU



    1. 2.     ARABULUCUNUN HUKUKİ SORUMLULUĞU 


    1. 2.1.     Genel Olarak 

Arabulucu niteliğine uygun düştüğü ölçüde vekâlet sözleşmesi hükümlerinin uygulanacağını yukarıda daha önce ifade etmiştik. Arabulucu kanun ve arabuluculuk sözleşmesinden kaynaklı yükümlülüklerini hiç veya tam olarak yerine getirmemesi nedeni ile taraflara bir zarar vermesi halinde bu zararları sözleşmeye aykırılık hükümlerine göre tazmin etmek zorunda kalacaktır.

Bunun yanı sıra arabulucu üstlendiği arabuluculuk görevini yerine getirirken, arabuluculuk sözleşmesinden kaynaklı edimlerin ifası ile ilgili olamayan hukuka aykırı bir eylem ile taraflara zarar verir ise bu sefer haksız fiil sorumluluğu hükümlerine dayanılarak sorumlu tutulacaktır.

    1. 2.2.     Sözleşmeye Aykırılık 

Arabulucu sözleşmesi, uyuşmazlığın tarafları ve arabulucu arasında kurulan arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde yapılacağının ve arabulucunun sorumluluklarının düzenlendiği bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile arabulucu uyuşmazlığın çözülmesi konusunda taraflara yardımcı olma ve taraflar da bu hizmetin karşılığında ücret ödeme yükümlülüğü altına girmektedir. Arabulucu sözleşmesinde, arabulucunun arabuluculuk faaliyetinde bulunarak uyuşmazlığın çözümünde taraflara yardımcı olması için yetkilendirildiği, arabulucunun görevleri, arabuluculuk faaliyetinin nasıl işletileceği ve ne zaman sona ereceği, arabulucunun sır saklama yükümlüğünden ve taraflar dilerse arabuluculuk ücretinden de bahsedilmektedir. Arabulucu sözleşmesi maddi hukuka ilişkin bir sözleşmedir. Zira arabuluculuk sözleşmesiyle arabulucu, görüşmelerin sonucunda anlaşmanın sağlanmasını değil, arabuluculuk görüşmelerini yürütmeyi ve yönetmeyi taahhüt etmektedir (HUAK m. 2, Türk Borçlar Kanunu m. 502). Başka bir anlatımla, arabulucunun uyuşmazlığın çözümü noktasında herhangi bir takdir yetkisi bulunmadığından arabulucu sözleşmesi usul hukuku açısından sonuç doğurmamaktadır. Taraflar kurulan bu sözleşmeyi yazılı hale getirmek zorunda değillerdir. 

İsteğe bağlı arabuluculuk yönteminde arabulucu sözleşmesinin varlığı konusunda herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Taraflar genellikle uyuşmazlığın çözümü için arabulucuya gitmeyi kararlaştırdıkları arabuluculuk sözleşmesine koyacakları bir şart ile arabulucu sözleşmesini kurmuş olurlar. Bazen de arabuluculuk sözleşmesinden bağımsız olarak bir arabulucu sözleşmesi yapılmaktadır. Her iki durumda da arabulucu sözleşmesinin varlığından tereddüt edilmemektedir. Zorunlu arabuluculuk yönteminde ise ortada bir arabuluculuk sözleşmesi olmadığından arabulucu sözleşmesinin varlığından şüphe edilmektedir. Bu meselenin iki şekilde ele alınması gerekir. Bunlardan ilki, zorunlu arabuluculuk faaliyetinde arabulucunun seçiminin taraflarca yapılmasıdır. Tarafların ortak bir arabulucu üzerinde anlaşmış olması ve arabulucunun da bu faaliyetin ifasını kabul etmesi halinde arabulucu sözleşmesi kurulmuş olmaktadır. Tarafların arabulucu üzerinde anlaşamaması halinde ise arabulucu, arabuluculuk bürosu tarafından seçilir ve bu durumda tarafların irade beyanları olmadığından arabulucu sözleşmesinin varlığından şüphe duyulabilir. Ancak tarafların arabuluculuk bürosuna başvurması durumunda belirlenen arabulucunun, arabuluculuk faaliyetinde görevli olduğunu kabul ettiğine ilişkin beyanının anlaşılmasıyla arabulucu sözleşmesinin zımnî olarak kurulmuş olduğu kabul edilir. Bu sonuca hakem sözleşmesi kıyasen uygulanarak ulaşılmaktadır. Zira taraflar bir hakem üzerinde anlaşamaz, mahkeme hakemi belirlerse bu durumda taraflar ve hakem arasında zımni olarak hakem sözleşmesinin kurulduğu kabul edilmektedir. 

Arabulucunun, arabulucu sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüğünü hiç ya da eksik ifa etmesi arabulucunun sorumluluğunu doğurmaktadır. Bu durum arabulucu sözleşmesine aykırılık oluşturmaktadır. Sözleşmeye aykırılık söz konusu olduğunda özel hukuk hükümleri gereğince arabulucuya karşı tazminat davası açılabilir. Arabulucunun sorumluluğunun kapsamı belirlenirken, sözleşmesinin hukukî niteliğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Arabulucu sözleşmesinin hukukî niteliği doktrinde tartışmalı olup, arabulucu ve taraflar arasında kurulan hakem sözleşmesine kıyasen tam iki tarafa borç yükleyen ve sürekli borç doğuran iş görme kapsamında bir sözleşme olduğu düşünüldüğünde, baskın karakterin vekâlet sözleşmesi mahiyetinde olduğu ileri sürülmektedir. Kaldı ki, vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde TBK’da düzenlenmemiş iş görme sözleşmelerine de uygulanmaktadır (TBK m. 502/2). Bu noktada tartışılması gereken husus söz konusu vekâlete ilişkin hükümlerin iş görme sözleşmelerine hangi kapsamda uygulanacak olduğudur. Doktrinde ileri sürülen görüşe göre, vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümler iş görme sözleşmelerine de uygulanacak olup, öncelikle başka bir ifadeyle birincil olarak aranması gereken kurallar olduğu kabul edilmektedir. Sözleşme vekâlet sözleşmesi mahiyetinde sayıldığından sorumlulukta zamanaşımı beş yıldır (TBK m. 147/5). Arabulucu, kendisine hiçbir kusurun yüklenilmeyeceğini ispat etmedikçe, oluşan zarardan sorumludur (TBK m. 112, m. 114/1). TBK 115. maddesinin 3. fıkrasına göre “Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olamayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür”. Arabuluculuk faaliyeti bu çerçevede değerlendirilebilen, uzmanlık gerektiren bir hizmet olduğundan arabulucunun sorumluluğuna ilişkin arabulucu sözleşmesinde sorumsuzluk anlaşması yapılamamaktadır.

 Taraflardan birinin arabulucunun sözleşmeye aykırı olarak hareket ettiğini iddia edebilmesi için zımni ya da sarih bir ifadeyle arabulucu sözleşmesinde bulunan bir hususun ihlal edildiğini belirtilmesi gerekmektedir. Fakat çoğunlukla, arabulucu sözleşmesinde arabuluculuk faaliyetinin nasıl ifa edileceği ayrıntılı ve açık olarak değinilen bir konu değildir. Arabulucu sözleşmelerinde genellikle, geniş bir şekilde ilkeler ve faaliyetin amacına yönelik olacak ifadelere yer verilmiştirr. Örneğin; arabulucunun faaliyetinin “taraflara yardımcı olma”, “tartışmaların belirli bir organizasyon içerisinde yürütülmesini sağlama”, “tarafların etkili bir iletişim kurmalarını sağlama”, “uyuşmazlık hakkında bilgi toplama ve analiz etme” ve “alternatifler üretmek, sonuçları keşfetmek” olduğu belirtilmektedir. Ancak bu ifadelerin genişliği ve belirsizliği sözleşmeye aykırılığın ortaya konulması sırasında önemli zorluklara sebep olmaktadır. Kaldı ki, zorunlu arabuluculuk faaliyetinde arabulucu sözleşmesinin ekseriyetle faaliyete başlanılmasıyla birlikte örtülü olarak düzenlendiği düşünüldüğünde, sözleşmeye aykırılık iddiasının ispatı daha büyük zorluklar taşımaktadır. Ortada yazılı bir metin olmadığından hangi davranışın aykırılık teşkil ettiğinin belirlenmesi zorlaşmaktadır.

    1. 2.3.    Haksız Fiil Sorumluluğu 

Arabulucunun hukuka aykırı davranışından dolayı haksız fiil sorumluluğunun doğması için TBK’nın 49. maddesinde yer alan şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. İlk olarak “arabulucunun davranışının hukuka aykırı olması” gerekmektedir. Yani arabulucu hukuka aykırı olarak bir yükümlülüğünü ihlal etmelidir. Ekseriyetle arabulucunun sadakat borcu kapsamında, sır saklama, aydınlatma, özenle hareket etme ve tarafsızlık yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda haksız fiil sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Örneğin, arabulucu, arabuluculuk görüşmeleri sırasında edindiği bilgi ve belgeleri daha sonra açılacak davada delil olarak kullanılması için mahkemeye sunması durumunda, sır saklama yükümlülüğünü ihlal etmiş olmaktadır. Bu davranış arabulucunun haksız fiil kapsamında hukuka aykırı davranışını teşkil etmektedir. Arabulucunun eyleminin hukuka aykırı olduğu tespit edilirken arabulucunun belirli bir davranışa uyma yükümlülüğü olduğunun ve arabulucunun bu yükümlülüğü ihlal ettiğinin taraflarca belirlenmesi şarttır. Ancak arabulucu yaptığı sırada çok büyük bir esnekliğe sahip olduğundan yetkilerinin sınırlarını çizmek oldukça zordur ve belirsizlik içermektedir. 

Arabuluculuk faaliyetinin ifası dolayısıyla arabulucuların yaptığı davranışlar bu faaliyet için ileri sürülmüş görüşlerden birisi olabilir. Başka bir ifadeyle, bazı arabulucular kendilerinin konuşmasını tarafların arasındaki ilişkiyi yapılandırma amacı olarak benimserken, bazıları bunu tarafların rolünün bir parçası olarak görebilir. Ayrıca diğer mesleklerde olduğu gibi, arabulucuların davranışlarının ayırt edilmesi kolay değildir. Başka bir ifadeyle, arabulucunun arabuluculuk faaliyetinin hangi aşamasında nasıl davrandığının ve uyuşmazlığın çözümüne nasıl etki ettiğinin belirlenmesi oldukça güçtür. 

Arabulucunun davranışlarının haksız fiil teşkil etmesi için aranan bir diğer şart ise, “arabulucunun hukuka aykırı fiilinin ifası sırasında kusurlu olması”dır. Haksız il sorumluluğunda kusur, kast şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, ağır veya hafif ihmal şeklinde de oluşabilir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiilin haksız fiil sorumluluğu doğurabilmesi için kasten işlenmesi durumunun yanı sıra, derecesine bakılmaksızın ihmali olarak da işlenebilir. Ayrıca arabulucunun haksız fiilinden dolayı devletin sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu fiilin arabulucunun görevi sırasında ve görevi ile ilgili olarak ortaya çıkması gerekir. Aksi takdirde, idarenin sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Arabulucunun göreviyle ilgili olmayan davranışlarında kusurlu davranması ve bunun sonucunda zararın doğması durumunda da haksız fiil sorumluluğu doğmaktadır. Ancak bu durumda devletin birinci dereceden sorumluluğu söz konusu olmayacak, tazminat davası doğrudan arabulucuya karşı açılacaktır.

Arabulucunun haksız il sorumluluğunun doğması için gerekli olan bir diğer şart ise, arabulucunun “hukuka aykırı ilinden dolayı bir zararın ortaya çıkması”dır. Sorumluluk hem tarafların hem de üçüncü kişilerin uğradığı zararlardan dolayı doğmaktadır. Arabuluculuk faaliyetinin ifası sırasında taraflara verilen zarar farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Örneğin, arabuluculuk faaliyeti, arabulucunun hukuka aykırı davranışından dolayı anlaşma yapılamadan sonuçlanabilir. Bir arabulucu, arabuluculuk faaliyetinde tarafların uyuşmazlığı anlaşma sağlayarak çözülmesi için onlara yardımcı olmaktadır. Ancak arabulucunun mutlaka tarafları uzlaştırma yükümlülüğü bulunmamaktadır . Dolayısıyla arabulucular, arabuluculuk görüşmeleri sonucunda tarafların anlaşamamasından dolayı sorumluluk altında tutulamaz. Ancak bazı durumlarda arabuluculuk faaliyetinin anlaşma sağlanarak çözümlenememesi durumunda arabulucunun sorumluluğu söz konusu olabilir. Eğer taraflar arabulucuyla yapılan görüşmeler sırasında uyuşmazlığın çözümünde belli bir noktaya gelirlerse arabuluculuk görüşmeleri dışında da uyuşmazlığı çözebilirler. Bu durumda zarar arabuluculuk faaliyeti dolayısıyla oluşan masraflarla sınırlı olacak ve bu masrafların düşük olmasından dolayı da zararın tazmin edilmesi için tarafların dava açma isteği bulunmayacaktır. Buna karşılık, taraflar aralarındaki anlaşma ihtimalinin arabulucunun davranışı dolayısıyla ortadan kalktığını da iddia edebilirler. Ancak bu iddia dolayısıyla ortaya çıkan zararın ispatı da oldukça zordur.

Zarar doğuran duruma bir başka örnek olarak, arabulucunun hukuka aykırı davranışından dolayı arabuluculuk faaliyetinin taraflardan birine zarar verecek bir anlaşma ile sonuçlanmış olması gösterilebilir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması için tarafları zorlayıcı bir durum söz konusu değildir. Uyuşmazlığın çözümü konusunda ortak bir noktada kir birliğinin sağlanmış olması halinde sürecin anlaşma ile sona erdiğinin kabulü gerekir. Dolayısıyla arabuluculuk görüşmelerinin bir anlaşma ile sonuçlanması durumunda, tarafların anlaşmanın bütün koşullarına razı oldukları söylenebilir. 

Arabulucunun haksız fiil sorumluluğunun doğması için gerekli olan son şart ise “zarar ile hukuka aykırı il arasında illiyet bağının bulunması”dır. Tarafların arabuluculuk sürecinde arabulucunun davranışları dışında da birtakım zararları doğabilir. Örneğin, arabuluculuk faaliyetinin gizli olarak yürütülmesi kuralı taraflarca ihlal edilebilir veya uyuşmazlığın karşı tarafı anlaşmanın gereğini zamanında yerine getirmeyebilir. Bu şekilde ortaya çıkan zararlardan dolayı arabulucunun sorumluluğu söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla arabuluculuk faaliyetinden dolayı ortaya çıkan zarar ile arabulucunun hukuka aykırı eylemi arasında illiyet bağı kurulmalıdır. Aksi takdirde arabulucunun sorumluluğu söz konusu olmayacaktır

    1. 3.    ARABULCUNUN CEZAİ SORUMLULUĞU 

Arabuluculuk sürecine katılanlar gizliliği korumak için gerekli önlemleri almalıdır. Arabulucu gerekli olmadıkça taraflardan herhangi bir belge almamalıdır. Süreç sırasında kendi notlarının tarafların eline geçmesini önlemeli ve sürecin sona ermesi ile notlarını ve varsa aldığı belgelerin kopyasını yok etmelidir. 

HUAK’ın 4. ve Yönetmeliğin 6. maddesi hükmü uyarınca taraflar ve arabulucu, aksi kararlaştırılmadıkça gizliliğe uymakla yükümlüdür. Arabuluculuk sürecindeki gizliliğe aykırılık, kişinin hem tazminat sorumluluğunu hem de cezai sorumluluğunu doğuracaktır. Zira, HUAK’ın 33. maddesi hükmüne göre, Kanun’un 4 üncü maddesinde düzenlenen gizlilik kuralına aykırılık suç olarak tanımlanmış ve bu suç bir zarar suçu şeklinde düzenlenmiştir. Ancak, suçun soruşturulması ve kovuşturulması genel hükümlerden farklı olarak şikâyete bağlı kılınmıştır. HUAK’ın 33. maddesi üçüncü kişilere uygulanmaz. 


SONUÇ

Arabulucunun arabuluculuk faaliyetinin ifası sırasında hukuki sorumluluğunu doğuracak eylemler haksız fiil, sözleşmeye aykırılık veya güven ilişkisine aykırılık teşkil etmektedir. Bu durumlarda zarar görmüş olan kişiler arabulucunun sorumluluğunun kaynağına göre özel hukuk hükümlerine başvurmaktadır. Ancak arabuluculuğa başvurunun zorunlu kılındığı durumlarda faaliyetin arabulucu tarafından yürütülmesi sırasında haksız fiil teşkil edebilecek hukuka aykırı eylemlerden doğan zararların tazmin edileceği esaslar belirlenirken, zorunlu arabuluculuk faaliyetinin hukukî niteliğinin ve bu faaliyetin ifası sırasında arabulucunun hukukî statüsünün göz ardı edilmemesi gerekmektedir

Arabulucunun hukuki sorumluluğu belirlenirken, zorunlu arabuluculuk faaliyetine ilişkin mevcut düzenlemeler, özellikle arabulucunun seçimine ilişkin arabuluculuk bürosuna verilen yetki, arabulucu olma şartlarında devletin denetim yetkisi, arabuluculuk faaliyetinin dava şartı olarak düzenlenmesi sonucunda davanın bir ön aşaması haline gelmesi ve arabulucunun bu faaliyeti resmi bir sıfatla yerine getirmesi hususları dikkate alınmalıdır. Özellikle arabulucunun haksız fiil sorumluluğu, arabulucunun seçimine ilişkin mevcut düzenlemeler çerçevesinde iki farklı uygulamaya yol açabilir. Tarafların ortak bir arabulucu üzerinde anlaşması durumunda arabuluculuk faaliyeti tamamen tarafların iradeleriyle belirlendiğinden dava doğrudan arabulucuya karşı açılabilecektir. Buna karşılık, arabulucunun seçimi noktasında tarafların ortak bir arabulucu üzerinde anlaşamaması durumunda arabuluculuk bürosu tarafından yapılacak atama sonucunda belirlenen arabulucunun haksız il sorumluluğunun idarenin sorumluluğunu doğurabileceği sonucuna ulaşılmıştır.

Bunla beraber sır saklama yükümlülüğüne aykırı davran arabulucular için HUAK ve Arabuluculuk Kanun Yönetmeliği’nde cezai müeyyide düzenlenmiştir.


KAYNAKÇA

GÜMÜŞ, Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C.2, İstanbul, 2012.

ÖZBEK, Mustafa Serdar,Arabuluculu Asgari Ücret Tarifesinin Tahlili,http://www.arabulucu.com/arabuluculuk-hakkinda/arabuluculuk-asgari-ucret-tarifesinin-tahlili.

BAŞPINAR, Veysel,Vekilin Özen Borcundan Doğan Sorumluluğu,2. Baskı, Ankara, 2004.

TAŞPOLAT-TUĞSAVUL, Melis, Türk Hukukunda Arabuluculuk, Ankara,2012.

SARIÖZEN, Murat Serhat, Uyuşmazlıkların Alternatif Çözüm Yolları Işığında Avukatlık Hukukunda Uzlaşma, Ankara, 2010.

DEMİR, Şamil, Arabulucunun Hukuki Sorumluluğu, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Sempozyumu 1,İstanbul, 2014.

ÖZAY, İlhan,Günışığında Yönetim,İstanbul,2004. 

DÜR, Orhan, Arabuluculuk Faaliyeti Arabulucuların Hak ve Yükümlülükleri,Ankara,2017 .