Borçlar Hukukunda Aldatma ve Hukuki Sonuçları

Borçlar Hukukunda Aldatma ve Hukuki Sonuçları

Borçlar Hukukunda Aldatma Ve Hukuki Sonuçları

İÇİNDEKİLER 

GİRİŞ 

BİRİNCİ BÖLÜM

ALDATMA KAVRAMI, ALDATMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ,

BENZER DURUMLARLA İLİŞKİSİ, ALDATMANIN ŞARTLARI VE TÜRLERİ

1. Aldatma Kavramı

2. Aldatmanın Hukuki Niteliği

3. 818 Sayılı Kanun İle 6098 Sayılı Kanun’un Karşılaştırması

4. Aldatmanın Roma Hukuku’ndaki Yeri

5. Aldatmanın Benzer Durumlarla İlişkisi

I.      Aldatmanın Yanılmayla Olan İlişkisi

II.   Aldatmanın Ayıptan Sorumlulukla Olan İlişkisi

6. Aldatmanın Oluşması İçin Gerekli Şartlar.

I.      Aldatma Eylemi

II.     Aldatma Kastı

III.    Nedensellik (İlliyet) Bağı

7. Aldatmanın Türleri

I.      Aldatmanın Sözleşmeye Yaptığı Etki Bakımından (Asli /Fer-i Aldatma)

II.     Aldatmayı Oluşturan Eylem Bakımından (Aktif /Pasif Aldatma )

III.     Aldatmayı Yapan Taraf Bakımından (Karşı Taraf/ Üçüncü Kişi Aldatması)

İKİNCİ BÖLÜM

ALDATMANIN HUKUKİ SONUÇLARI                                                                                  

8. Aldatmada İspat ve İspat Yükü

9. Aldatmaya Bağlanan Hukuki Sonuçlar

I.      Aldatılanın İptal Hakkı

A.İptal Hakkının Hukuki Niteliği

B.İptal Hakkının Kullanılması

C. İptal Hakkının Kullanılmasında Süre

10. Hükümsüzlük Sebebi ile İade Yükümlülüğü ve Kapsamı

11. Aldatmaya Maruz Kalanın Tazminat Talep Etme Hakkı

SONUÇ

KAYNAKÇA


GİRİŞ 

Kişiler, hayatın hemen hemen her alanında birçok iş ve işlemlerini sözleşmeler vasıtası ile yerine getirirler. Sözleşmeler, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları sonucu ortaya çıkmaktadır. Sözleşmelerin geçerli olabilmesi için irade beyanlarının özgür ve amaçladıkları hukuki işleme uygun olması gerekmektedir. Bazı durumlarda kişilerin hukuki işlemi yaparken irade beyanları sağlıklı bir biçimde ortaya çıkması engellenebilir, işte bu engellere irade sakatlıkları veya irade bozuklukları denilmektedir.

Sözleşmeler yapılırken içine düştükleri irade sakatlığı hali sözleşmenin geçerliliğini etkileyebilmekte ve yapılan sözleşmenin iptal edilebilmesini sağlayabilmektedir. İrade bozukluğu halleri yanılma, aldatma, korkutma ve gabin olarak karşımıza çıkar.

Sözleşmeleri sakatlayan irade bozukluklarından aldatma (hile ) 6098 sayılı Kanun’un 36. Maddesinde düzenlenmiş ve bu çalışmanın konusunu oluşturacak olan aldatma, hukuki niteliği, türleri, hüküm ve sonuçları ile el alınıp değerlendirilecektir.


BİRİNCİ BÖLÜM

ALDATMA KAVRAMI, ALDATMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ,

BENZER DURUMLARLA İLİŞKİSİ, ALDATMANIN ŞARTLARI VE TÜRLERİ

 1. Aldatma Kavramı 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36. maddesinde yer alan aldatma, bir kimseyi belirli bir hususu yapmaya sevk etmek, o yönde bir irade açıklamasında bulunmasını sağlamak kastı ile o kimsede yanlış bir kanı uyandırmak ya da esasen var olan yanlış (hatalı) fikrinin devamını sağlamaktır.[1]

2. Aldatmanın Hukuki Niteliği

 Sözleşmenin kurulmasında en temel unsurlardan biri irade beyanıdır. Aldatma, hukuki niteliği itibari ile irade beyanında oluşan bir sakatlıktır. İrade beyanındaki sakatlık “irade oluşumundaki bozukluk “ veya  “irade beyanındaki bozukluk” olmak üzere iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Beyandaki bozukluk veya beyan iradesi normal olarak oluşmakla birlikte, beyan, beyan sahibinin işlem ya da beyan iradesine uygun değildir. Oluşumdaki bozuklukta ise beyan iradeye uygun olmak ile birlikte, irade, belirli durum veya olay hakkında sahip olunan yanlış bir bilgi ve fikrin etkisi altında oluşum safhasında sakatlanmıştır.[2]Sonuç olarak aldatma taraflardan birinin hukuki işlemi yaparken veya beyanda bulunurken saikte yaşadığı yanılmadır.[3] 

3. 818 Sayılı Kanun ile 6098 Sayılı Kanun’un Karşılaştırılması 

  • 818 sayılı Borçlar Kanunu 28. Madde 

“Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.

Üçüncü bir şahsın hilesine düçar olan tarafın yaptığı akit lüzum ifade eder. Şu kadar ki diğer taraf bu hileye vakıf bulunur veya vakıf olması lazım gelirse, o akit lazım olmaz.”

  • 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 36. Madde

“Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.

Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.”

Madde metinlerinden de anlaşılacağı üzere  aldatma konusu yönünden  6098 sayılı Borçlar Kanunu mülga 818 sayılı Kanun’daki madde metinine esaslı bir değişiklik getirmemiştir. Yapılan değişiklikler dilde sadeleşme yönünde yapılmıştır.

4. Aldatmanın Roma Hukuku’ndaki Yeri 

Günümüzde birçok hukuki düzenlemenin temelinin Roma Hukuku’nda atılması gibi irade sakatlığı olan aldatmanın da temeli roma hukukunda atılmıştır. Aldatma, roma hukukunda dolus olarak tanımlanır. Dolus roma hukukunda bir irade sakatlığı olmanın yanı sıra haksız fiil olarak da nitelendirilmiştir.

Roma Hukuku’nda hileye ilişkin olarak en kabul gören tarif Labeo’ya aittir. Labeo tarafından belirlenen ve Ulpianus tarafından yorumlanan bu tarife göre ise, dolus zarar verme gayesi ile bir kişiyi aldatmaktır.[4] Bu tariften de anlaşılacağı üzere zarar verme kastı aranmaktadır.

Hile sonucu yapılan hukuki işlemler, Ius Civile döneminde, aldatama sonucunda yapılan hukuki işlemler “esaslı hata “ olması halinde iptal edilirken, aldatma yolu ile yapılan ve esaslı hata olmayan hukuki işlemler geçerliliğini korumuştur. Çünkü Roma Hukuku’nun bu döneminde irade, yani insanların iç dünyalarındaki niyetleri göz önünde tutulmazdı.[5] Cumhuriyet Dönemi’nin sonlarına doğru bu düşüncenin değişmeye başladığı görülmektedir. Bu dönemden itibaren praetor’ların bu durumu hukuka ve hakkaniyete aykırı bularak, hileli hareketleri önlemek için yaptıkları çalışmalar sonucunda, hileye maruz kalan kişilere bazı imkânlar sağlanmıştır. Bu kapsamda iradenin kendisine önem verilmeye başlanmış ve tarafların asıl isteğinin ön plana çıkması ile birlikte hukuki işlemlerde irade beyanları önem kazanmıştır. Ayrıca bir haksız fiil olarak hileye ilişkin yaptırımlar düzenlenmiştir.[6]

Aldatma, Roma Hukuku’nda hem bir irade sakatlığı hem de bir haksiz fiil olarak değerlendirildiği için aldatılan taraf açısında birçok hukuki koruma tedbirleri alınmıştır. Aldatılan taraf, irade beyanında oluşan sakatlık nedeni ile hem eski hale getirme davası hem de bu durumu defi olarak ileri sürebileceği gibi aldatan kişiye karşı aldatma davası yani bir ceza davası da açabilecektir.

Roma Hukuku’nda yapılan bu düzenlemeler modern hukuka bu anlamda da esin kaynağı olmuş, Güncel hukukta irade bozukluklarından aldatmaya ilişkin hukuki düzenlemeler Roma Hukuku’nda atılan temeller üzerine inşa edilmiştir.

5. Aldatmanın Benzer Durumlar ile İlişkisi 

I. Aldatmanın Yanılma ile olan ilişkisi

Aldatma esas itibari ile yanılmanın bir türüdür. Yanılmada kişinin kendi kusurundan veya yeterice iyi araştırma yapmadan yaptığı işlem neticesinde ortaya çıkarken, aldatma da bu durum, diğer taraf veya üçüncü bir kişinin aldatılan tarafın belirli bir olay veya durumum hakkında irade beyanında yanlış fikir veya düşünceye sevk etmesi durumunda meydana gelmektedir.[7]6098 sayılı Kanun’un 30. maddesinde “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.” madde metni açıkça yanılma kişinin kendi hatasından kaynaklı ortaya çıktığı için ancak esaslı bir yanılma hali söz konusu olursa sözleşmenin iptali yoluna gidebilecek iken aldatmada yanılma esaslı olmasa dahi irade sakatlığı nedeni ile sözleşmenin iptalini talep edebilecektir. Burada yanılma ve aldatma arasında çıkan temel fark yanılmanın iptal edilebilmesi için esaslı yanılma halinin oluşmuş olması gerekliliğidir. Kanun koyucu aldatma konusunda yanılmanın esaslı olma şartını aramamıştır. 

II. Aldatmanın Ayıptan Sorumluluk İle İlişkisi

TBK 219 vd. hükümlerinde ayıba ilişkin düzenlemeler mevcuttur. 6098 sayılı Kanun’un 219/1‘de “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumludur.’’ denilmektedir. 

Ayıptan sorumluluk hali bir kusursuz sorumluluk halidir, yanı satıcı , ifa borcu altında olduğu mal veya hizmetin ayıplı olduğunu bilmese dahi sorumluluğu devam etmektedir. Ayıplı malın satımı bahsinde aldatma, satıcının aldatma kastı ile satışa konu mal üzerindeki ayıpların gizlenmesi ile mümkün olacaktır.[8] Yani, alıcı eğer almak istediği mal veya hizmetteki ayıpları bilseydi yapılan sözleşme hiç olmayacak veya başka şartlar halinde gerçekleşecek olacağını satıcının bilmesi gerekmektedir.

Satıcının aldatması neticesinde alıcı tarafından alınan ayıplı mallara ilişkin, alıcının hakkını koruyabilmesi için kanun koyucu birçok düzenleme getirmiştir. Alıcı bu noktada istediği seçimlik hakkı kullanabilmektedir. TBK madde 217 hükmü kapsamında alıcının 4 tane seçimlik hakkı mevcuttur.1) Satılanı geri veremeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, 2) Satılanın alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme, ,3)Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, 4)İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme. Bunların dışında satıcının ayıplı mala ilişkin ayıpları gizleme, susmak sureti ile ayıplı mala ilişkin alıcıda yanlış bir kanaat uyandırmak veya var olan kanaati güçlendirmeye kati ile hareket etmesi, yani alıcıyı ayıplı mala ilişkin her türlü aldatıcı davranışı nedeni ile alıcı TBK’nın 36. maddesindeki aldatma hükümlerinden de yararlanabilecektir. Bu minvalde, seçimlik haklar yarışacaktır.[9]Alıcı isterse TBK’nın aldatma hükümlerine dayanabilecek ve sözleşmeyi iptal edip varsa zarar tazminini talep edebilecek, isterse de yine Borçlar Kanunu hükümlerinde yer alan seçimlik haklarından birini kullanıp yine varsa zararının tazminini talep edebilecektir.

Alıcı, ayıptan doğan sorumluluk hükümlerine başvurmaya karar verirse, sonradan bu yola başvuramayacağını fark etse bile, sözleşmeye onay vermiş sayılacağı için artık aldatma nedeniyle sözleşmeyi iptal etmekten vazgeçmiş sayılacaktır.[10] Bu nedenle alıcı seçimlik haklarını kullanırken dikkatli ve özenli olmalıdır.

Bunlar ile birlikte alıcı, şayet TBK genel zamanaşımı süresi olan 10 yılın geçmesi halinde ayıba karşı sorumluluk hükümlerinden yararlanamamış olsa dahi dürüstlük kuralı çerçevesinde aldatma hükümlerinden yararlanabilecek ve aldatmayı öğrendiği bir yıl içerisinde sözleşmenin iptalini sağlayabilecektir. Çünkü TBK’da aldatmaya ilişkin düzenlemede bir yıllık hak düşürücü süreden bahsedilse dahi bir azami süreden bahsedilmemiştir.

6. Aldatmanın Oluşması İçin Gerekli Şartlar 

Bir kimsenin, sözleşmenin karşı tarafı veya üçüncü bir kişi tarafından aldatma neticesinde irade beyanın sakatlanması yani yapmak istediği hukuki işlemde aldatılmış olması için belli başlı şartlar aranmaktadır. Bunlar, aldatma eylemi, aldatma kastı ve illiyet bağının bulunmasıdır.

I. Aldatma Eylemi 

Aldatmanın oluşabilmesi için aldatan tarafın bunu bir eylem neticesinde yapması gerekir, bu eylem bir şey yapma (aktif) veya yapmama, kaçınma, susma şeklinde de gerçekleşebilir.[11]Aldatan taraf sözleşme öncesinde veya sözleşme sırasında var olmayan bir şeye varmış gibi var olan bir şeye yokmuş gibi karşı tarafı aldatmaya yönelik beyanlarda bulunmuş ise aldatma aktif bir eylem ile tezahür etmiş olacaktır.[12] Örneğin; önceden hasar almış bir aracın tamir edilerek ve boyanarak sanki hiç hasar almamış gibi satıcıya beyan edilmesi ve sözleşmenin bu şartlar altında yapılması durumunda aldatma eylemi aktif bir eylem ile yapılmaktadır.

Aldatma eylemi pasif eylem ile yapılması da mümkündür. Bu durumda karşı taraf bilgi vermesi gereken bir durumda bundan kaçınma veya susma şeklinde bunu gerçekleştirebilir. Susma yolu ile aldatmanın gerçekleşmesi için karşı tarafın yanılan tarafı, içinde bulunduğu yanılgılar hakkında aydınlatma yükümlülüğünün olması gerekir.[13]Karşı taraf dürüstlük kuralı çerçevesinde yanılgıya düşen tarafın, temel noktada yanılgıya düştüğünü anlamasına rağmen onu yanılgısı konusunda uyarmaması da pasif eylem neticesinde aldatma olarak addedilir. Şunu da belirtmekte fayda var ki, bir taraf diğer tarafı her zaman uyarmak zorunda değildir. Yalnızca kanun hükümlerince aydınlatma yükümlülüğünün zorunlu tutulduğu ve TMK m.2 kapsamında yerine getirilmesi gereken bilgi verme sorumluluğunun yerine getirilmemesi durumunda aldatma eylemi gerçekleşecektir.[14]

 II. Aldatma Kastı 

 Aldatan taraf, kaşı tarafı sözleşmeyi yapmaya ikna etmek için kasten gerçek dışı beyanda bulunmalıdır. Kasıt, TBK 36. maddesinde bulunan aldatma hükümlerinin gerçekleşmesi için kurucu unsurlardandır. Aldatan tarafa uyandırdığı, kuvvetlendirdiği ve koruduğu bilmeli ve istemeli veya bilmek zorunda olmadır.[15]         

Kastın; doğrudan kasıt veya dolaylı kasıt olmak üzere iki türü vardır. Eğer taraflardan biri yapılan eylemin karşı tarafı hataya düşüreceğini biliyor ve bunu istiyor ise doğrudan kasıt vardır. Dolaylı kasıtta ise durum, hukuka aykırı sonuç doğrudan doğruya istenmemekte; ancak bu hukuka aykırı sonucun meydana gelebileceği öngörülmektedir.[16]

Bunların yanı sıra aldatan taraf, aldatılan taraftan aldatma eylemi ile menfaat sağlamasa veya karşı tarafa zarar verme kastı ile hareket etmese dahi aldatma gerçekleşmiş olur.[17] Şunu da belirtmekte yarar var ki; failin kastı sözleşmenin yapılmasına yöneltmiş olması gerekir, sözleşme kastı dışındaki iddia ve övünmelerde aldatma söz konusu olamaz.[18]

III. Nedensellik (İlliyet ) Bağı 

Sözleşmenin, aldatma neticesinde meydana gelmesi gerekmektedir. Tek başına aldatılan tarafta yanlış bir kanaat oluşturmak, kuvvetlendirmek ya da aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi aldatmayı oluşturmaz, aynı zamanda aldatılan tarafın aldatma neticesinde karşı taraf ile sözleşme yapması gerekmektedir.[19] Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi aldatma eylemi olmasaydı ya hiç yapmayacak ya da başka şartlar altında yapacak idiyse illiyet bağından söz edilebilir. Hiç yapılmayacak sözleşmenin yapılmasını sağlayan aldatmaya asli aldatma, başka şartlar ile yapılacak sözleşmenin mevcut şartlar altında yapılmasına feri aldatma denilmektedir.[20] Asli ve feri aldatmayı aldatmanın türleri başlığı altında ayrıca inceleyeceğiz. 

Şayet aldatılan taraf hileyi biliyor, hileyi kendi araştırmaları sonucu öğrenmiş ve sözleşmeyi yapmış ise veya aldatılan, aldatmayı bilse dahi o sözleşmeyi yine aynı şartlar altında yapacak ise bu durumlarda nedensellik bağı aranmaz.

7. Aldatmanın Türleri 

Aldatmayı, üç ana başlık halinde türlerine ayırabilmemiz mümkündür.

  1. Aldatmanın sözleşmeye yaptığı etki bakımından (asli aldatma/ fer-i aldatma)
  2. Aldatmayı oluşturan eylem bakımından (aktif aldatma /pasif aldatma )
  3. Aldatmayı yapan taraf bakımından ( Karşı taraf aldatması /üçüncü kişi aldatması )

 Aldatmanın Sözleşmeye Yaptığı Etki Bakımından 

  • Asli Aldatma 

Aldatılan taraf, aldatmayı biliyor olsaydı söz konusu aldatılma ile kurulan sözleşmeyi hiç yapmayacak ise asli aldatma söz konusu olmaktadır.[21]Bir örnek vermek gerekirse, A daha önceden hasar almış bir aracı onarıp B’ye hiç hasar almamış bir araç olarak satıyor. B bu noktada aracın hasarlı olduğunu bilmesi halinde hiç almayacak ve alım- satım sözleşmesini hiç yapmayacak idiyse asli aldatma gerçekleşmiş olur. Şunu da eklemede fayda var ki, aldatılanın sözleşme yapma iradesini etkilemeyen bazı aldatıcı eylemler varsa yani aldatılan tarafından bilinse de bu aldatma yine de sözleşme kurulacak ise bu durumda asli aldatma söz konusu olmaz.

  • Fer-i Aldatma     

Aldatılan taraf, aldatmayı biliyor olsa idi sözleşmeyi yine fakat başka şartlar altında yapacak ise bu durumda fer-i aldatma söz konusu olur .[22] Yine yukarıda bulunan örnek üzerinden gidecek olursak A daha önce hasar almış aracı onarıp B ile bu araç üzerinden satış sözleşmesi yapmak istesin B aracın hasarı olduğunu bilse idi aracı yine almak isteyecek ama fakat bu sefer araç bedelinin daha aşağısında bir bedelle anlaşacakken aldatma neticesinde bu durumu sağlayamıyorsa burada fer-i aldatma ortaya çıkacaktır.

Aldatmayı Oluşturan Eylem Bakımından 

  • Aktif Aldatma 

Aktif aldatma, aldatmayı yapan kimse, aldatmanın açık bir fiil, beyan veya olumlu bir davranış ile karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna edebilmek adına yanlış bir kanaat oluşturma durumudur.[23] Örneğin , bir saatçinin orijinal olmayan bir saati alıcıya orijinal olmayan bir saati ,orijinal bir saat olduğunu beyan etmesi ve alıcıda saatin orijinal olduğu kanaatini oluşturması aldatmanın aktif olarak yapılması halidir. Şunu da belirtmekte fayda var ki, gerçeğe aykırı beyanlar, eylemler ancak bir hukuki sonuca bağlanırsa aldatmadan bahsedilebilir. Bunun dışında abartılmış duygu ve düşünceler veya övünmeler aldatmayı oluşturmaz.

  • Pasif Aldatma 

Aldatma, yukarda anlatıldığı üzere  müspet eylemler ile gerçekleşeceği gibi, hareketsiz kalma ,gizleme veya susma ile de gerçekleşebilir.[24]Aldatan taraf, karşı tarafın içine düştüğü yanılgıyı fark etmesi halinde bunu karşı tarafa beyan etmek zorundadır aksi halde pasif aldatma söz konusu olacaktır. Bunlar ile beraber her susma veya kaçınma hali aldatma oluşturmaz,aldatmadan bahsedebilmek için aydınlatma yükümlülüğünün veya MK m.2. kapsamında açıklama yapma zorunluluğunun  bulunması gerekmektedir.

Aldatmayı Yapan Kişi Bakımından

  • Karşı Tarafın Aldatması

Taraf aldatmasından bahsedebilmek için, aldatma sözleşmenin karşı tarafınca veya yardımından faydalandığı üçüncü kişi tarafından yapılmış olmalıdır. Sözleşmenin karşı tarafının aldatması denilince akla ilk gelen, sözleşmenin kurulmasına bizzat katkı sağlayan taraf iken, karşı tarafın temsilci veya yardımcı kişi kullanması durumunda da sözleşmenin karşı tarafının hilesi olarak değerlendirme yapılması gerekmektedir.[25] Bu noktada aldatılan taraf TBK 36/1 ‘e dayanarak aldatıldığını ileri sürebilir.

  • Üçüncü Kişinin Aldatması

Yukarıda anlatılanların dışında TBK36/2 kapsamında aldatmayı bir üçüncü kişi tarafından yapılmış ise bu durumda karşı tarafın aldatması için gereken şartlardan başkaca karşı tarafın da bu aldatmayı bilmesi veya bilmesinin gerekli olması şartı aranmaktadır, şayet bu şart gerçekleşmez ise üçüncü kişi aldatması sözleşmenin geçerliliğini etkilemez.[26]Burada şunu da belirtmekte fayda var ki, yukarıda belirttiğimiz şart gerçekleşmese dahi aldatılan tarafın içine düştüğü yanılma esaslı yanılma ise yanılma hükümlerine başvurarak sözleşmenin iptalini sağlayabilir.[27]

Üçüncü kişinin aldatması aynı zamanda bir haksız fiil teşkil ettiğinden, aldatılan, TBK 49 vd. hükümleri kapsamında zararının tazmini talep edebilecektir.[28]Hemen belirtilmesi gereken bir diğer husus ise aldatanın yardımcıları, hukuki temsilcisi veya tüze kişilerin organı üçüncü kişi sayılmaz. Bu kişilerin yaptığı aldatma karşı taraf aldatması sayılır.[29]

İKİNCİ BÖLÜM

ALDATMANIN HUKUKİ SONUÇLARI

8 .Aldatmada İspat ve İspat Yükü

Sözleşmede bir tarafın irade beyanı aldatma ile sakatlanmış ise, aldatılan taraf, sözleşmeden iptalini isteyecek aynı zamanda aldatan taraf sözleşmenin geçerliliği yönünde direnecektir. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlık yargı mercilerine taşınacak ve aldatmanın ortaya çıkabilmesi için ispat araçlarına ihtiyaç duyulacaktır.

HMK‘nın 200. Maddesinde “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.” hükmü yer almaktadır. Madde metninde de anlaşılacağı üzere miktarı ikibinbeşyüz lirayı aşan meblağlar kural olarak senet ile ispat edilmesi gerekmektedir. Ancak kanun koyucu irade bozukluklarında oluşan sakatlıklar ile ilgili olarak senetle ispat kuralına istisna getirmiştir. HMK 203/ç bendinde bu durum ifade edilmiş ve irade sakatlıklarında senet ile ispat kuralına istisna getirilmiştir.[30]

MK’nın 6. maddesinde : ‘‘Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.’’ hükmünden anlaşılacağı üzere aldatma neden ile iptali istenen sözleşmeye ilişkin mahkemelere taşınmış bir uyuşmazlıkta, ispat yükü aldatılan tarafa aittir. Aldatanın da aksini ispat hakkı vardır. Bu durumda aldata, aldatılanın, aldatma eylemi olmasaydı da yine aynı sözleşmeyi yapacağını ispat ederse, aldatma sebebi ile sözleşmenin iptali ve tazminat istenemez.[31]  

9.Aldatmaya Bağlanan Hukuki Sonuçlar 

6098 sayılı Kanun kapsamında aldatmaya bağlanan genel sonuç; sözleşmenin iptalinin sağlanmasıdır. Bu sayede irade beyanı sakatlanan aldatılan taraf sözleşmeye olan bağlılığından kurtulacak ve maddi bir kayba uğramayacaktır.

Taraflar arasında aldatma yolu ile yapılan sözleşmeler nispi butlan ile sakatlanmıştır. Bir başka değişle düzelebilir hükümsüzlük durumudur.[32]Burada, tek taraflı bir bağlamazlık hali söz konusudur, bu nedenle sözleşmeyi geçersiz hale getirme hakkı iradesi sakatlanan   aldatılan tarafa verilmiştir, aldatan taraf sözleşmenin geçersizliğini talep etme hakkı yoktur.[33]Ancak sözleşmenin iptali için kanun koyucu aldatılana, aldatmayı öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık ha düşürücü süre tanımıştır. Bu bir yıl içinde aldatılan sözleşmeyi iptal etmez ise sözleşmeye bağlı kalacaktır. Ancak iptal hakkının kullanılması ile birlikte de yapılan sözleşme kesin ve baştan itibaren geçersiz hale gelebilecektir.

İptal hakkı ile birlikte aldatmaya bağlanan ikinci sonuç ise TBK 39/2. gereği tazminat hakkıdır. Aldatılan taraf, sözleşmenin iptalini sağlamakla birlikte tazminat talep edebileceği gibi sözleşmeyi iptal ettirmeden de tazminat isteyebilir. Aldatılanın iradesi sakatlandığından ona, seçimlik hak tanınmıştır.[34]Bunlar ile beraber aldatma nedeniyle sözleşmenin hükümsüzlüğü halinde tarafların iade yükümlülükleri doğacaktır.

Aldatılanın İptal Hakkı 

İptal Hakkının Hukuki Niteliği

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 36. maddesinde, aldatılan tarafın sözleşme ile bağlı olmadığı açıkça belirtilmiş, yine TBK’nın 39. maddesinde irade bozukluklarının nasıl giderileceği üzerinde düzenlenme yapılmıştır. Aldatılan taraf aldatmayı öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde iptal hakkını kullanmaz ise düzelebilir hükümsüz olan sözleşme geçerli olmaya başlayacaktır. İptal hakkı bozucu yenilik doğuran bir haktır. Yenilik doğuran hakların kullanımı için hukukumuzda dava açma zorunluluğu yoktur, tek taraflı yapılacak irade açıklamaları ile bu haklarlar kullanılabilir. Bu nedenle aldatılan, taraf tek taraflı yapacağı bir irade beyanı ile bu hakkını kullanacak ve bu beyan karşı tarafa ulaşması ile sözleşme geçerliliğini kaybedecek ve iptal olacaktır.

İptal hakkının hukuki türü açısından doktrinde ileri sürülen farklı görüşler mevcuttur. Bunlar; bölünmüş geçersizlik teorisi, düzelebilir hükümsüzlük teorisi,   bozulabilir geçerlilik teorisi   (iptal teorisi )

  • Bölünmüş Geçersizlik Teorisi 

Bu görüşe göre, sözleşme, aldatılan tarafa göre geçerli olmaz iken aldatan tarafı açısında geçerli ve bağlayıcı olacaktır. [35]Bu görüş kapsamında iradesi sakatlanan taraf sözleşme gereği ifa yükümlülüğünü yerine getirmekten kaçınabilecek iken, aldatan taraf sözleşme gereği ifa yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır.

  • Düzelebilir Hükümsüzlük Teorisi 

Düzelebilir Hükümsüzlük yani geçersizlik teorisine göre, sözleşme, en başından beri geçersizdir. Bununla beraber sözleşmenin geçersiz olduğunu yalnızca aldatılan taraf ileri sürebilecektir. Aldatılan taraf zımni veya sarih bir şekilde icazet verirse veya süresi içerisinde sözleşmenin geçersiz olduğunu beyan etmez ise her iki taraf sözleşmeye en başından itibaren bağlı kalmış olacaktır.[36]

  • Bozulabilir Geçerlilik Teorisi (İptal Teorisi)

Bu görüş kapsamında, sözleşeme başından itibaren geçerli bir sözleşmedir; ancak iradesi sakatlanmış aldatılan taraf geriye dönük olarak sözleşmeyi iptal edebilecektir. Şayet aldatılan taraf iptal hakkını kullanmaz ise sözleşme geçerliliğini korumaktadır.[37]Kısacası taraflar arasında aldatma yolu ile kurulmuş olan bu sözleşme bozucu şarta bağlı denilebilmektedir. Sözleşme başında geçerli bir sözleşme olarak kurulduğu için iptal edilmez ise taraflar açısından tüm hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır.

İptal Hakkının Kullanılması 

İptal Hakkı, yukarıda da belirttiğimiz üzere bozucu yenilik doğuran bir hak olması nedeni ile aldatılan tarafından karşı tarafa yöneltilecek olan tek taraflı bir irade açıklaması ile sözleşmeyi geçersiz hale getirilebilir. Aldatma yolu ile kurulmuş olan sözleşme kendiliğinden sona ermez, aldatılanın iptal hakkını kullanması gerekmektedir. Şayet iptal hakkının kullanılmaması durumunda sözleşme artık geçerli bir sözleşme haline gelecektir.[38]

Bozucu yenilik doğuran bir hak olan iptal hakkı, şarta bağlanamaz ve kullanmak ile tükenmektedir. Aldatılan kullanmış olduğu iptal hakkından artık tek taraflı olarak geri dönemeyecektir.[39]Bu durum tek istisnası olarak, iptal beyanında bulacak iken yine içine düştüğü bir irade sakatlığı halidir.[40]

 İptal Hakkının Kullanılmasında Süre

TBK madde 39/1’da İptal hakkının kullanıma ilişkin olarak “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” denilerek aldatma sonucu sözleşmenin iptali için kanun koyucu 1 (bir) yıllık süre koymuştur. Söz konusu bu süre hak düşürücü süredir. Hak düşürücü sürenin özelliği olarak bu bir yıllık süre kesilmez veya durmaz. Aldatmayı öğrendikten sonra aldatılan taraf bir yıllık süre içersinden iptal hakkını kullanmak zorundadır. Aldatma ile kurulmuş sözleşmeden kaynaklı uyuşmazlık mahkemeye intikal ettiği durumlarda hakim bu süreyi resen gözetir.   

Aldatmanın iptali için kanun koyucu tarafından bir üst süre getirilmemiştir. Aldatılan aldatmayı belirli bir sürenin ardından aldatmayı öğrenmiş ise bir yıl içinde sözleşmenin iptalini talep edebilecektir. Ancak her hakkın kullanımında uyulması gereken en temel kural dürüstlük kuralıdır (MK m.2). Bu durumda dürüstlük kuralına uygun olmayarak kötü niyetli bir biçimde kullanılmaya çalışılması halinde hakimin takdir yetkisi çerçevesi içerisinde, aldatılanın iptal hakkı sınırlandırılabilir.

Aldatmaya ilişkin TBK’nın 39/1. maddesinde belirtilen, aldatılanın aldatmayı öğrendiği 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasının ardından, aldatılan, aldatma yolu ile kurulmuş sözleşmeye karşı iptal hakkı ortadan kalkacaktır ve sözleşme geçerli olacaktır.[41]     

 Hükümsüzlük Sebebi ile İade Yükümlülüğü ve Kapsamı

6098 sayılı Kanun’un 36. ve 39. maddelerinde,  aldatma ile yapılan sözleşmelerin hükümsüzlüğü nedeni ile geçersiz olan sözleşmelerde tarafların iade yükümlülüğü açısından bir düzenleme getirilmemiştir. Bu durumda Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan 77 vd. sebepsiz zenginleşme hükümleri ve Medeni Kanun 993-995 ‘te yer alan haksız zilyedin sorumluluğuna ilişkin hükümler değerlendirilip kullanılacaktır.

Aldatılan taraf, iptal hakkının kullanmasının ardından sözleşme başından itibaren geçersiz hale gelir, bu durumda taraflar artık edimleri yerine getirmek zorunda değildir. Ancak, sözleşme gereği edimler iptalden önce gerçekleşmiş ise bu durumda tarafların ifa edilmiş edimlerinin iade yükümlülükleri ortaya çıkacaktır. Burada da karşımıza ifa edilen edimlerin geçerli bir ifa olup olmadığı sorunsalı ile karşılaşılır. Şayet geçerli bir ifa var ise sebepsiz zenginleşme hükümlerinden yararlanılacak, eğer geçerli bir ifa söz konusu değilse mülkiyet hakkı hali hazırda hiç karşı tarafa geçmediği için istihkak davası açmak gerekecektir.[42]Örnek vermek gerekirse, taraflardan birinin aldatma yolu ile iradesi sakatlanmış olan bir sözleşmede konu bir miktar para ödemesi ise ifa gerçekleştikten sonra karşı taraf paranın yeni maliki olacağından burada sebepsiz zenginleşme davası açılmalıdır. (TBK 77 vd. ) Bununla beraber sözleşme konusu bir taşınmaz ise ve aldatılan taraf bu taşınmazı karşı taraf üzerine tescil ettirmiş ise sözleşmenin iptalinden sonra mülkiyet hakkı aldatan tarafa geçmeyecektir. Çünkü ayni haklarda tasarruf işlemi sebebe bağlı işlemlerdir, sözleşmenin iptali ile hukuki sebep ortadan kalkacağı için taşınmazların mülkiyet hakkı aldatılan tarafta kalacaktır.[43] Bu durumda aldatılan taraf istihkak davası açması gerekmektedir. Tabi ayni nitelikte olan malları devralan/aldatan taraf malları tüketmiş ise veya iyi niyetli üçüncü kişilere devretmiş ise devreden/aldatılan taraf bu durumda aldatan tarafa karşı sebepsiz zenginleşme davası açacaktır. [44]

Sebepsiz zenginleşme ve istihkak davaları arasında yukarıda izah ettiğimiz ayrımlar dışında da pek çok ayrım vardır, ancak en önemli ayrım zamanaşımı süreleri açısındandır. İstihkak davaları, kişinin mülkiyet hakkından ileri geldiği için kanun koyucu herhangi bir zamanaşımı süresi ön görmemiştir.[45] Ancak sebepsiz zenginleşme davaları için kanun koyucunun getirmiş olduğu TBK 82/1’e göre  “Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. İlgili madde metninde zamanaşımı sürelerinin ne zaman başlayacağı düzenlenmiştir, bu durumda, aldatma yolu ile iradesi sakatlanan kişi tarafından sözleşmenin iptal edilmesi üzerinden iki yıl ve her halde sözleşmenin kurulmasından itibaren on yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. 

Aldatmaya Maruz Kalanın Tazminat Talep Etme Hakkı

Aldatılan taraf, aldatan veya üçüncü kişinin aldatması neticesinde tarafı olduğu sözleşmeyi iptal etmesine ek olarak uğramış olduğu zararın tazmini talep edebilir.[46]Bununla beraber aldatılan taraf sözleşmeyi gerek onama ile gerek ise iptal hakkını kullanmayarak geçerli hale getirse dahi TBK 39/2. “Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz.” Madde hükmü uyarınca aldatılanın tazminat hakkı ortadan kalkmayacaktır.[47]

Kural olarak aldatmada sözleşme öncesi sorumluluk (culpa in contrahendo) hali söz konusudur. Aldatan, sözleşme görüşmelerinde karşı tarafa karşı göstermek zorunda olduğu özen ve aydınlatma yükümlülüğünü aktif veya pasif davranışlarla kasti olarak yerine getirmemiştir, bu nedenle aldatan veya üçüncü kişinin fiilleri aynı zamanda haksiz fiil özelliği taşımaktadır.[48] Sonuç olarak aldatma nedeni ile zarara uğrayan taraf kendi lehine hem sözleşme öncesi zarar hükümlerinden hem de haksiz fiil hükümlerinden yararlanabilecektir, burada hakların yarışması hali mevcuttur. Tazminat isteme hakkına sahip olan taraf , istediği sorumluluk türünü seçme noktasında serbesttir.

Aldatılan tarafın, karşı tarafın veya üçüncü kişinin aldatmasına bağlı olarak kim tarafından aldatmaya maruz kaldığının tespiti hangi sorumluluk türünü seçeceği noktasında önemlidir. Aldatma eylemi sözleşmenin karşı tarafı veya daha önce de belirttiğimiz gibi kanuni temsilcileri veya yardımcıları tarafından gerçekleşmesi halinde, tazminat hakkı sahibi aldatılan taraf sözleşme öncesi sorumluluk hükümlerine veya haksız fiil hükümlerine başvurarak dilediği hakkı kullanabilecektir. Ancak aldatmayı yapan üçüncü kişilere karşı doktrindeki yaygın görüşe göre , üçüncü kişiler sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşme öncesi sorumluluğa gidilemez burada aldatılan taraf hasız fiil hükümlerinden yararlanarak tazminat hakkını ileri sürebilir.[49]

Aldatılan tarafın isteyeceği zararın türü, yanılmadan farklı olarak aldatma eylemi aynı zamanda hukuka aykırı bir eylem teşkil ettiğinden kanun koyucu tarafından açıkça belirtilmemiştir.[50] Ancak doktrin ve uygulamadaki baskın görüş aldatılanın alacağı tazminat menfi zararlarını kapsadığı yönündedir.[51]

SONUÇ

Sözleşmelerde irade bozukluğu hallerinden bir olan aldatma, 6098 sayılı Kanun’un 36. Maddesinde düzenlenmiştir. Aldatma iradenin oluş aşamasında meydana gelmesi hasebi ile esasında bir saik yanılmasıdır, ancak yanılma aldatma neticesinde meydana gelmiş olduğundan aldatılan tarafın içine düştüğü yanılma halinin esaslı olmasına gerek yoktur. Aldatma, kasten yapılan aldatma eylemi neticesinde taraflardan birinin sözleşme yapmaya yönlendirilmesi halidir. Aldatma yolu ile yapılan sözleşmelerde aldatılan tarafın zarar görmemesi adına temelleri Roma Hukuku’nda atılan geniş hukuki koruma düzenlemeleri getirilmiştir.

Aldatmayı sözleşmenin karşı tarafı yapabileceği gibi üçüncü kişiler tarafından da yapılabilir. Sözleşmede aldatmadan bahsedebilmek için belli başlı şarlar aranmaktadır; bunlar, aldatma eylemi, aldatma kastı ve nedensellik bağıdır. Ancak üçüncü kişilerin aldatmasında ek olarak lehine aldatma eylemi yapılan tarafın bunu bilecek veya bilebilecek olması gerekmektedir. Aldatmayı, asli ve fer-i aldatma, aktif ve pasif aldatma , karşı tarafın ve üçüncü kişinin aldatması olacak şekilde üç ana başlık halinde türlerine ayırmamız mümkündür.

Aldatmaya maruz kalan iradesi sakatlanmış taraf, sözleşmenin iptalini sağlayabilecektir. Bunun için kanun koyucunun ön gördüğü süre aldatmayı öğrendikten sonra bir yıldır. Bu süre hak düşürücü süredir aldatılan bu süre zarfından iptal hakkını kullanmaz ise sözleşme geçerli olacaktır. Aldatılan tarafa verilen bu iptal hakkı tabi ki Türk Borçlar Kanunu’nun en temel ilkelerinden olan dürüstlük kuralı çerçevesi içerisinde kullanılması gerekmektedir. İptal hakkının kullanımının ardından sözleşme başından itibaren geçersiz olacak bu durumda ifa edilmiş olan edimler için iade talepleri ortaya çıkacaktır, burada taraflar daha önceden ifa ettikleri edimlerin iadesi için sebepsiz zenginleşme davası açılabileceği gibi iptal ile birlikte mülkiyetin karşı tarafa geçmediği sözleşmelerde istihkak davası da açılabilecektir.

Aldatılan tarafa verilen sözleşmeyi iptal etme hakkı bozucu yenilik doğuran bir haktır ve yenilik doğuran hakların tüm özellilerini taşımaktadır. İptal hakkının kullanılmasında herhangi bir şekil şartı aranmamaktadır. Bunların yanı sıra aldatılan taraf, ister sözleşmeyi iptal etsin ister sözleşmeye icazet verip iptal etmesin, uğramış olduğu menfi zararların tazminini sözleşmenin karşı tarafından veya üçüncü kişilerden talep edebilecektir.

Sonuç olarak, aldatma yolu ile iradesi sakatlanan taraf, kanun koyucu tarafından koruma altına alınmış, aldatılan tarafa sözleşmenin iptali, ifa edilen edimlerin iadesi ve tazminat hakkı tanınmıştır. Kanun koyucu bu şekilde sözleşme tarafların özgür ve amaca uygun iradeleri ile sözleşme yapmalarını sağlama amacı gütmüştür.

Kaynakça

ANTALYA, O. (EYLÜL 2016). BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER . İSTANBUL: LEGAL YAYINCILIK.

AYAN, M. (2015). BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER . KONYA : Mimoza Yayınları.

ERCOŞKUN, Ş., & KÜBRA, H. (2013.). Türk Borçlar Hukukunda Hilenin Münferit Uygulama Alanları. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 17 (4), 93.

EREN, F. (2018). BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER . ANKARA: YETKİN YAYINLARI.

KILIÇOĞLU, A. M. (2018). ALDATMA KAVRAMI. A. M. KILIÇOĞLU içinde, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER (s. 277). ANKARA: TURHAN KİTAPEVİ.

KORKMAZ, B. S. (TEMMUZ 2017). ROMA HUKUKU’NDA HİLE (DOLUS) KAVRAMI. Kırıkkale Üniversitesi, Hukuk Fakültesi , 430.

OĞUZMAN, M., & ÖZ, M. (2013). BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER . YIL: VEDAT KİTAPÇILIK.

SAYIN KORKMAZ, B. (2017). ROMA HUKUKU’NDA HİLE (DOLUS) KAVRAMI. Kırıkkale Üniversitesi, Hukuk Fakültesi , 7 (2), 427.

ŞENYÜZ, D. (2016). BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER VE ÖZLE HÜKÜMLER . BURSA: EKİN YAYINEVİ.

TANDOĞAN, h. ( 2008). Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkiler. İSTANBUL: SEÇKİN .

TURAN, O. F. (2014). sözleşmede irade sakatlıkları sözleşmede irade sakatlıkları :hata,hile, tehdit . 04 02, 2020 tarihinde www.osmanfiratturan.av.tr.: www.osmanfiratturan.av.tr. adresinden alındı

YHGK 01.06.2011 2011/14-281 E.2011/373 K. Sayılı karar., 2011/14-281 E.2011/373 K. (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 6 1, 2011).

YILMAZTÜRK, Z. D. (2017). BORÇLAR HUKUKU'NDA ALDATMA VE SONUÇLARI. academia , 7.

 

[1] (YHGK 01.06.2011 2011/14-281 E.2011/373 K. Sayılı karar., 2011)

[2] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018) s 394

[3] (KILIÇOĞLU, 2018)

[4] (SAYIN KORKMAZ, 2017)

[5] (TURAN, 2014)

[6] (KORKMAZ, TEMMUZ 2017)

[7] (YILMAZTÜRK, 2017)

[8] (TANDOĞAN, 2008, s. 175)

[9] (YILMAZTÜRK Z. D., 2017, s. 7)

[10] ERCOŞKUN ŞENOL, H. Kübra, s. 93.  

[11] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 415)

[12] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 112)

[13] (ANTALYA, EYLÜL 2016, s. 328)

[14] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 112)

[15] (ANTALYA, EYLÜL 2016, s. 330)

[16] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 416)

[17] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 416)

[18] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 113) (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 416)

[19] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 417)

[20] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 114)

[21] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 417) (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 114)

[22] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 114)

[23] (ANTALYA, EYLÜL 2016, s. 328)

[24] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 112)

[25] (ŞENYÜZ, 2016, s. 59)

[26] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 114)

[27] (ANTALYA, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , EYLÜL 2016, s. 330)

[28] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 418)

[29] (ANTALYA, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , EYLÜL 2016, s. 330)

[30] Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/11-200 E. , 2013/1540 K. 06.11.2013 tarihli karar “senede karşı senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları bulunmakta olup; hata, hile ve ikrah iddiaları bu istisnalar arasında yer almaktadır. Hata, hile ve ikrah vakıaları senede bağlanması mümkün olmayan iddialardır ve senetle ispat edilmesinde maddi imkansızlık vardır.”

[31] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 419)

[32] Bkz. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2010/3699 K. 2010/4513 T. 19.04.2010 “Bilindiği üzere; İrade ve beyan arasındaki uygunsuzluk olarak da ifade edilebilen ve Borçlar Kanununun 23 ve devamı maddelerinde düzenlenen hata ve hile, akdi geçersiz hale getiren nispi butlan sebeplerindendir.”

[33] (KILIÇOĞLU, 2018, s. 283)

[34] (ŞENYÜZ, 2016, s. 60)

[35] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 120)

[36] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 119)

[37] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 409)

[38] (ANTALYA, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2015, s. 333)

[39] (OĞUZMAN & ÖZ, 2011, s. 125)

[40] (OĞUZMAN & ÖZ, 2011, s. 126)

 

[42] (EREN, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2018, s. 432)

[43] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 431)

[44] (AYAN, 2015, s. 203)

[45] Bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 1982/1910 K. 1982/2340 T. 08.03.1982“mülkiyet hakkının müeyyidesi olan istihkak davası açma hakkı, zamanaşımına tabi değildir. Başka bir anlatımla, mülkiyete dayanan istihkak davalarında dava hakkını ortadan kaldıran bir zamanaşımı süresi yoktur. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulaması da bu yoldadır.”

[46] (ANTALYA, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , EYLÜL 2016, s. 334)

[47] (KILIÇOĞLU, 2018, s. 284)

[48] (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 418)

[49] (ANTALYA, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , EYLÜL 2016, s. 334)

[50] (KILIÇOĞLU, 2018, s. 284)

[51] (OĞUZMAN & ÖZ, 2013, s. 115) (ANTALYA, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2015, s. 334) (EREN, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER , 2018, s. 419)

her, yönde, olasılık,